8 Nisan 2016 Cuma

Alpullu ve Düğüncülü köyü

Yeniden merhaba, ben Dr. Ercüment Sönmez Güdücüoğlu, sabahın erken saatlerinde büyük bir heyecanla uyanma huyu çocukluk yıllarımdan geliyor. 1970'lerdeki anılar hala sanki birkaç dakika önce yaşanmış gibi aklımda, renkli görüntüler, sesler, kokular ve insanların gülümsemeleri hepsi aklımda. Çocukluk anılarım beni hep o köye, Kırklareli Babaeski ilçesi Düğüncülü köyüne götürüyor, okul öncesi dönemde yaz aylarının bir kısmını orada geçiriyor olmam ve aynı yaştan arkadaşlarım, köy ilkokulunun aklımdaki konumu sanki büyük bir oyun parkı, adeta eski zamanlarda adı konmamış bir Disneyland gibi. Daha 5 yaşında iken okulda ilk birkaç sınıfın aynı anda eğitim gördüğü dersliğe girebiliyordum ve boş bir sıraya oturarak öğretmeni izleyebiliyordum. Sanıyorum öğretmenin adı Cumhur idi. Köy bir yamaçta konumlanmış olup önünde dere kenarına kadar uzanan yemyeşil köy mer'ası yer alıyordu. Dere cılız boyutu ile berrak sularını şiddetle akan Ergene nehrine boşaltıyordu. Derede en fazla dize kadar su derinliği ve kum zemin olduğu için çocukların oyun alanı gibiydi, hatta ilk yüzme anternmanlarını orada yaptım diyebilirim. Köyde daha çok koyun ve keçi beslenirdi. Uçsuz bucaksız yeşillikler uzandığımda gökyüzünden geçen bulurları izlerken arka planda keçilerin otları dudakları ile koparmalarından oluşan monoton ses olurdu. Tam bir meditasyon ortamı.
Otlakların sınırlarında genelde bostan tarlaları olduğu için Hasan'la keçi otlatırken açlık sorunumuz pek olmazdı.

Dr. Ercüment sönmez güdücüoğlu

23 Haziran 2015 Salı

Dr. Ercüment Sönmez Güdücüoğlu

1970 li yıllarda dedem dayım ve anneannem Lüleburgaza yakın Babaeski ilçesine bağlı Düğüncülü köyünde sinema işletmeciliği yapıyorlardı, sinemanın ismi de üç kardeşler sineması idi. Arada babam cemal Güdücüoğlu beni Düğüncülü köyü dedemlere bırakıyordu, henüz daha okul öncesi çağda köy yaşantısı bana inanılmaz ilginç geliyordu, köyde henüz elektrik yoktu, bir tepenin yamacına kurulmuş olan küçük yerleşim merkezinin ön tarafında köy merası denilen küçükbaş hayvanları otlatmak üzere ayrılmış yeşillikler olurdu,  sinema makinistliği Murat dayım yapardı, ben de genellikle Murat dayımın yanında dururdum, köyün tam ortasında bir ilkokul vardı ve ben bahçesinde oynardım, bir gün yine okul bahçesinde iken benden 5 - 6 yaş daha büyük bir çocuk grubundan bir abla yanıma yaklaştı ve bana bir şeyler söyledi, benim yaşında bir kardeşim varmış, onunla vakit geçirebileceğimi ifade etti ve uzun yıllar arkadaşlık edeceğimiz yakın arkadaşım Hasan Gürses'le bu şekilde tanıştık. Sanırım Hasan şu anda hava kuvvetlerinde albay olarak çalışıyor, uzun zamandır görüşemedik, Dr. Ercüment Sönmez Güdücüoğlu olarak Düğüncülü köyündeki anılarımı sıklıkla hatırlıyorum, özellikle hasan ve ablası fatma ile birlikte keçi otlatmaya gittiğimiz günler hatırımdan hiç çıkmıyor, keçilerin boynuna takılan çanlar monoton sesler çıkartırdı, yeşilliklere uzanır gökyüzündeki bulutları seyrederdim, bir tren yolu meranın arasından geçerdi, tren yolu en ilginç noktalardan biri, günde birkaç defa yabancı ülkelerden gelen trenler geçerdi, bizde trenin geçişini seyrederdik, vagon  penceresinden bazı yolcular bize çikolata veya şeker atarlardı, sanıyorum Almanya'dan geliyorlardı. Keçi otlatmaya geldiğimizde arada dereye girerdik, en fazla bele kadar olan su derinliğinde yüzme antrenmanları yapardık, akşam yemeği saatleri yaklaştığında dayım beni bulması için köpeğimiz Tom'u gönderirdi, bir av köpeği olan Tom köyün neresinde olursam olayım beni bulur ve çeşitli hareketler yaparak eve gitmem gerektiğini ifade ederdi, demek ki artık dönüş saati gelmişti. O yıllarda büyükannem ne yemekler yapılırdı çok net hatırlamıyorum, ama yerde sofra bezinin etrafına dizilerek yemek yerdik, ördek yumurtasının sahanda pişirdiğini hatırlıyorum, onun dışında buzdolabı olmadığı için kendi mayaladı yoğurdu sofrayı getirirdi, yoğurdun tadı genelde ekşi olurdu.

Dr. Ercüment Sönmez Güdücüoğlu